22 Aralık 2010 Çarşamba

Uyuyorum. Orda mısın?!

Bu sefer gerçekten hayatıma soktuğum ve sokarken nasıl bir boka dönüşebileceğini kavrayamadığım tüm insanların üzerine sifonu çekmek istiyorum! Aklıma gelenler, yaptıklarım, davranış şeklim o kadar anlaşılmaz bir hal aldı ki... 21 senelik hayatımda Pırıl'ın en berbat versiyonunu izliyecilere sunuyorum. Tıpkı sevmediği bir oyunu sahnelemek zorunda olan bir oyuncu gibi. İşime aşığım ve o bana kazık atıyor.

Adam olmayan adamlardan değil de adam olamayan adamlardan nefret ediyorum. Bir de Pırıl'ı kaybeden Pırıl'dan! Yolumu kaybediyorum gibi hissediyorum ve bulacağım yeni yoldan ölesiye korkuyorum. Artık yağmurda yağmıyor!

Kan kokusuyla uyuyorum. Sanırım aşık oluyorum. Kendimi tanıyamıyorum...

21 Aralık 2010 Salı

2010, Şimdi S.ktir Git Burdan!

Sevgiliyle girdim yalnız çıkıyorum,

Derslerim vasattı,

Arkadaşlarım birbirleriyle kavga etti aralarında kaldım,

Yurtdışına çıkamadım,

Yazokuluna kaldım,

Bira göbeğim oldu,

Ananem öldü,

Tatil yapamadım,

Ailemi daha çok özler oldum,

Twitterı daha çok kullanmaya başladım,

Bana aşık olan bir adamı aşık olmaması için ikna etmeye uğraştım -3 ayımı aldı-,

Sık sık İstanbul'a gittim,

Tek başıma gezmekten keyif aldığımı gördüm,

Daha çok küfrettim,

Çavdar Tarlasında Çocuklar'ı okudum,

Günlük tutmayı bıraktım,

Ölü bir adama aşık oldum,

Üniversiteden mezun olmak istemediğimi farkettim,

Dostlarımla aynı şehirde nefes alamamanın bana acı verdiğini anladım,

Doğum günümde deli gibi ağladım bir daha da ağlayamadım,

Köpeğimi çok özledim,

Babam ölecek diye çok korktum,

Bencilliğimi en üst seviyeye çıkarttım,

Elimde bardak patladı artık ömür boyu taşımam gereken lanet bir yara izim var,

Radyo programına başladım,

Leons'a girdim,

Dirty dance yaptım,

Antalya'ya gittim; falezlerde oturup denize giren turistlere küfrettim,

En yakın arkadaşımla evlensem nasıl olur diye düşündüm,

Çocukluk arkadaşımla yıllar sonra samimi oldum,

Plates yaptım,

Takı yapıp sattım -iyi para kazandım-

Dexter izledim; Rita öldüğünde ve Dexter'la Lumen birlikte olduğunda gözlerimin dolmasına engel olamadım,

Turist bir kızın tacizine uğradım,

Sigara içmemek için kendime engel oldum - hala içmiyorum-

Saçlarımı önce boyattım sonra uzattım,

Bol bol fotoğraf çektim,

Sevemediğim insanları hayatımdan çıkmaları için ikna ettim,

Blog yazdım,

Hayatıma tekrar karışık arkadaşlıklar soktum,

Kafam hiç netleşmedi,

Topuklu ayakkabılarla gezdim,

Kandırıldım,

Halamı çok özledim,

Birkaç insan kırım -kırdığımı bilmediğim insanlarda var sanırım-

Ağlayamadığım için ağlamak istediğim zamanlar oldu,

Sevdim sandım,

Takıntı yaptığım şeyler oldu,

Bile bile hatalar yaptım; 'Yine olsa yine yaparım!' dedim,

Gazete okumadım,

Wikileaks'e hiç bulaşmadım,

Her sabah uyanır uyanmaz müzik dinledim,

Bilgisayarımı bozdum,

Hala insanlara salakça güvendiğimi gördüm,

Duşun giderini tıkadım,

Hep tavuk ve köfte yedim,

Babamın parasını harcadım.

10 Aralık 2010 Cuma

Bir yazı yazarak iki insanın hayatını değiştirebilirim. Öyle birşey ki birisi sevdiğini kaybeder diğeri ikiyüzlülüğü görür, incinir, güven sorunu yaşar ama yoluna devam eder. İlki sevdiğini zaten sevdiği yerine koymadığı için sadece hırs yapar, ikincisi nedenleri düşüne düşüne kendini yorar ve sonunda vazgeçer.

İki insanın arasındaki pürüzleri dışardan görmek çok tuhaf. Yaşarken öyle bi sıvıyla dolduruyosun ki arayı, öyle bir basınçlı alan yaratıyorsun ki o pürüzler hissedilmiyor. Ama o basıncı dışardan hissedemediğin için anlamsızca seyrediyorsun yalnızca.

İçerde farklı dışarda farklı olmak, bakınca görmek görünce tekrar bakmaya gerek duymamak... Artık hayatımda birilerinin olmasını istediğimden pek emin değilim. İyiyim ve yalnızım. Eşinden ayrılmış takıntılı menopozlu hatunlar gibi konuştuğumun farkındayım -en azından ben öyle hissediyorum- ama yapcak birşey yok bunlar anlatmam gereken şeyler.

Üzerimde var olan ilginin kaybolması beni çok ürkütüyormuş. Bunu geçen gün o kadar net gördüm ki kendimden utandım. Hayatımda ilk defa bir insanın benimle ilgilenmekten vazgeçmemesini istiyorum. Bunu o kadar çok umursuyorum ki; en ufak bir eksiklikte, yoklukta suratım asılıyor. Hiç bu kadar muhtaç hissetmemiştim ve bunu hissettirdiği için o insandan nefret ediyorum. Bir an önce arazi olmalıyım. Cidden uzaklaşmalıyım yoksa çok canım sıkılcak. Kendimi kendi başıma tedavi etme konusunda o kadar ustalaştım ki artık el kitabına ihtiyaç duymuyorum. Sadece yorucu.

26 Kasım 2010 Cuma

Ders Çalışmam Gerekiyor. Sevgiler.

Bu akşamı canım ciğerim olmasalar da arkadaşlarımla geçirdim. Aslında evet tam anlamıyla arkadaşım olan insanlarla geçirdim. Zaten canım ciğerim olan arkadaşlarıma dostum diyorum; onlarda toplamda 2 kişi. Herneyse bu akşamı geçirdiğim insanlardan keyif alıyorum ama duygularımı allak bullak yapan insanlar. O gruptan her ayrılışımda kendimi kocaman bir labirentte yapayalnız kalmış gibi hissediyorum. Biraz bulanık kafam.

Şuanda sorumluluklarımdan kaçmak için yazdığımı farkettim ve buna son veriyorum. Ders Çalışmam Gerekiyor. Sevgiler.

25 Kasım 2010 Perşembe

Bunlar Hep Hikaye

Şu sisteme yenik düşmek olayı var ya hani; daha doğduğum anda yenik düşmüşüm ben. Daha doğrusu zamanında annemle babam -o nesil işte- yenik düştüğü için bende otomatikman 'yenik düşen neslin yetiştirdiği bir çocuk' olarak 'sisteme yenik düşmemek' eyleminin nasıl yapıldığını dahi bilmiyorum. Öyle ki; yetiştirilme sürecimde sistemin bir parçası olarak yeşerdiğimden, görevlerimi nasıl yerine getirceğimi net bir şekilde biliyorum. Birileri bir şey söylüyor ve ben yapıyorum. Bırak sisteme karşı çıkmayı aileme bile bir çok konuda karşı çıkmadım. Ailemi üzmeyen bir çocuk olmakla da ayrıca gurur duyarım(!) Onların laftan anlayan ne yapması gerektiğini bilen mükemmel evlatlarıyım. Sisteme karşı çıkmak olgusu da neymiş ben o sistem için büyütüldüm ve önümüzdeki 4-5 sene sonunda da görevlerimi yerine getirmeye başlayacağım. Süper.
Kurulu düzene hizmet için üretilen bir robot o düzenin vahşiliğini nasıl algılar? O düzen içinde her güzel şey, güzel; her kötü şey, kötü. Başkasını bilmeden, görmeden, daha farklı olabileceğini düşünebilir mi insan? Bilmiyorum, yaşadığım hayat o kadar enteresan ki. Benim hizmet ettiğim şeylerin yanında bana da hizmet edenler olduğu sürece keyfim yerinde olacak sanırım. Acımasız! Acımasız olan hayat değil, acımasız olan benim. Öyle gördüm ve bu gerçekten bir bahane değil, bu bir gerçek. Etrafımdaki herkes kadar acımasız, duyarsız, insan olmayan bir insanım. Bu halimden midem bulanıyor. 'Bu insan değil' dediğim, aşağıladığım insanların yanında kendimi nasıl da insan görüyorum. Hepimiz götü tavanlara kadar çıkmış mahluklarız, öyle ki baş aşağı yürüyoruz.

24 Kasım 2010 Çarşamba

İşte böyleee...

X:Bazen inanılmazz utangaç bazen de inanılmazz egolu biri nasıl olabiliosun? Bunu bana bi anlat nolur
P:Aslında egoluyum ama egolu olmaktan utanıyorum. İnsanlara ve bana itici gelen bişey, o yüzden ‘fazla iltifattan’ egomu tatmin ettiğim için utanıyorum. Bir de o iltifatları kendime hiç yakıştırmıyorum, o kişi ben değilmişim gibi.

Bunalmak Değil Bulanmak

Tam dört gündür içimde biriktiriyorum. O kadar doldum ki. Onu düşün, bunu düşün. Saçma sapan olayların içinde ilerliyorum. Üstelik hiç biri beni ilgilendirmiyor. Ama ben her zamanki gibi o sorun arayan beynimle kafama takıyorum. Korktuğum şey başıma geliyor sanırım. Hiç bir şeyden keyif alamaz oldum. Belki de depresyona giriyorumdur. BÖyle bir isyanlar... Bak normalde buraya yazarken rahatlarım, kafam dağılır ama şuanda bundan bile tatmin olmuyorum. Allahım!!! Dün bütün günümü kendime ayırdım. Öneceden planlamıştım, güzel bir kahvaltı sonra dizi sonra odamı toparlarım kolye yaparım keyifli geçiririm günümü diyordum. Bu dediklerimin hepsini yaptım. Sonuç; hiç. Yattım uyudum. Belki de diğer herşeyi olduğu gibi kendimi de programlıyorumdur. Bir çok şeye şartalndığım doğru ama artık sıkıldım. Şuanda bornozumlayım, banyodan yeni çıktım, saçlarım da ıslak. Geldim yazıyorum. Bunu programlamamıştım bak. Hoşuma gitti. Sadece kendimi rahat bırakmam gerekiyor. Son zamanlarda kapana kısılmış gibiyim anlayacağın. Yazarken düşünmezdim hiç, öyle akardı kelimeler. İlk defa duraksayarak yazıyorum. Bunları kimse okumasın ya. Cidden. Çok anlamsız değil mi?

Bir de şu flört olayları çok saçma gelmeye başladı.

31 Ekim 2010 Pazar

Bu Gece Çok güldüm.

Mesela çok güldüysem başıma birşey mi gelmeli? Yoo hayır bunu kabul etmiyorum! yani bugece çok eğlendim o bir gerçek. Bob Dylan dinlememe neden olucak kadar çok eğlendim, o kadar ki kafam biraz güzel - gerçi kafamın güzel olduğunu hep söylerler, hoş bir bayanımdır-. Herneyse bu akşam fazla samimi olmadığm insanlarla takıldım ve acaip eğlendim. Yani neden yazıyorum onu bile bilmiyorum, o kadar eğlendim yani... Öyle yazasım geldi, anlamsız... Yarına ve kendime karşı bir sürüüü sorumluluğum varç Napcam acaba? Çok tuhaf. Gidip uyusam aslında en mantıklı olanı yapmış olucam ama uyuyasım yok... amaaan şuanda tam sevdiceğimle sohbet etme modundayım ama yok işte, kader napalım... Şuanda alakasız gelcek ama çocuk yapmayı isteyince de sevgili yapmayı isteyince de olmuyo -gerçi çocuk yapmakla ilgili etraftan duyduğum şeyler bunlar ama olmuyomuş öyle diyolar-. Demek ki bir şeyi çok istersen olur muhabbeti yalan! İnanmayın arkadaşım, dolandırıyolar, aldatıyolar. Hayır bugün Taksimde canlı bomba patlamış 22 kişi yaralanmış, adamın sevgilisi olsa belki evinde takılıyo, ordan geçmiyo olcaktı ya da çocuğu olsa onu okulundan almaya gidiyo olcaktı yine ordan geçmicekti... Anlam yükleyemediğimiz işler bunlar. Fena. Nerden nereye geldim. Bu benim en kötü huyum lanet bi konuyu belirleyip o konuda yazamıyorum ya da belirlediğim konu hep aynı boktan şey oluyo. Sanırım boktan olan benim bu durumda. Saat 3e geliyo ben hala müzik dinliyorum sonra yan odamdaki kahpe gelip küfredince de laf ediyorum sinirden elim titriyo. Bu saatte git yat uyu di mi? Ama yok Pırıl öle şey yapmaz bu saatte uyumaz. Yazdıklarımı normalde yayınlamadan önce bir kere daha okurum ama gerçekten gücüm yok, zaten bugün otob,ste saçımdan bok böceği çıktı sinirim bozuk. Tekrar okuyamıcam bi de yani :O İdare etmeyi öğrenmek, şükretmeyi bilmek, azla yetinebilmek gerek. Hadi o zaman Pırıl uyur.

21 Ekim 2010 Perşembe

koymuyorumlanbaşlıkalhepsinideküçükharfleyazdımboşluktabırakmadımnapcan?!

Salinger denen adamın Catcher In The Rye -Çavdar Tarlasında Çocuklar- adlı romanını okudunuz mu? Şu anda okuduğum kitap o. Sürekli 'Eee şimdi?' diyerek okuyorum; ama hiç bir bok olduğu yok! Cidden! İşin tuhafı içimde işe yaramaz bir erkek çocuğu yaşattığımı keşfettim. Artık ben değil o konuşuyor sanki. Öyle garip bir hale soktu beni. Artık kendi kendime konuşurken daha da isyankarım, küfrediyorum, içimden değil dışımdan bağırıyorum, daha az umursuyorum, daha çok siktir diyorum. Evet küfrediyorum. Bekliyorum.
Yavrucak kim bilir ne zamandır orda tutsak. Güneşi ilk kez görmüşçesine saldırıyor her yere.Bekliyorum işte, sakinleşir belki diye. Gerçi sakinleşmesini de istemiyorum pek, bu hali hoşuma gidiyor -kimse duymasın-. Öyle etkilendmi ki; konuşmam, düşünmem yürüyüşüm rahatladı. Kendimi o kadar sıkmışım ki; şimdi onun her hareketi beni eğlendiriyor. Kızdığım herşeye küfrediyorum -itiraf ediyim hala içimden küfrediyorum; ama ediyorum, sayıp sövüyorum-.

Sanırım bu kitabı ömrüm boyunca bitirip bitirip baştan okumam gerekicek.


Kişisel gelişim diyolar ya... Lanet saçmalık. Kişi tek başına gelişemez. Geliştiğini paylaşamazsa o bir bok değildir. Kişisel gelişen mahlukat hangi cehenneme gidiyorsa gitsin. Bencil it. Evet kişisel gelişen her insan bencil bir itten farksızdır!

8 Ekim 2010 Cuma

Rüya

Çok fazla bilgisayar oyunu oynamış olmam karşı tarafı bi hayli etkiliyo. Hatta öyle bir hal alıyo ki asılmalarına neden oluyo... Sonra içlerinden biri şanslı çıkıyo ve film başlıyo. Derken düğünler, halaylar, havai fişekler...
Bir gün o dallamalardan seçilmiş olanı gözlerini açıyo ve benim bilgisayar oyunu oynayan 'erkek arkadaşı' diil sevgilisi olduğumu görüyo. Sonra... Napacağını bilemeyip arkasına bakmadan kaçıyo. Bende oynadığım bütün bilgisayar oyunlarına hatta erkeklerin oynaması gereken ve benim bunca zamandır oynadığım tüm oyunlara lanet ediyorum.

23 Eylül 2010 Perşembe

Bugün içimden ağlıyorum. Yarın kahkahalar atıyor olucam.

Arkadaşlarımın arkadaşlıklarının dağıldığını görüyorum. Tıpkı bir yangını izler gibi... Birbirlerine o kadar değer veren insanlar arkalarını dönüp önce yavaşça yürümeye sonra da koşmaya başladılar. Bense hepsinin ilk adım attığı yerde oturuyorum. Bir sağıma bir soluma, hangisi nereye gidiyor diye bakıyorum. Sudaki buz parçası gibiyiz, parçalandıkça daha kolay eriyoruz.

İşin buruk yanı hiçbiri bana bakmıyor. Birbirlerinden uzaklaşmaya o kadar meraklılar ki; yerinde durmayı başaranları göremiyorlar.

Hepimiz yalnız kalıcaz. Birbirimizin yokluğuna mahkum olduk. Bugün içimden ağlıyorum, görmesinler diye. Yarın kahkahalar atıyor olucam, onlardan çok uzakta. Kötü.

16 Eylül 2010 Perşembe

BAYKUŞ

Sıyırmama az kaldı. Gerçi bu 'AZ'lık ölçü olarak bir ömür sürer heralde. Ölene kadar delirmem diye düşünüyorum. Anlatcağım çok şey var. Tek bir konudan değil de bu ara başıma gelen birçok olaydan bahsedesim var ama tabii bunu yapabilmem için yüzyıllarca yazmam gerekebilir. Son haber; ölü birine aşık olmuş olmam! Gerçi ölmeseydi de imkansız bir aşk olurdu ama ölmesi işleri pek kolaylaştırmadı. 2 gün önce O'nun yaşamıyo oluşuna ağladım ve bunu izlediğim orta halli duygusal bir filmi(ni)n ardından yaptım. Ayrıca şuanda dinlediğim şarkıyı yazarken dinlemek için özel olarak seçmiştim ve O'ndan bahsetmek gibi bir niyetim yoktu. Tamamen tesadüf, konuya cuk oturdu.Writing to reach you(TRAVIS)dinliyorum. Herneyse... Ölü adama aşığım, mükemmel! -CANDY'i izleyin!-

Uzun süredir evimdeyim. Çok keyifsiz, yorucu, gözyaşıyla dolu, buruk bir ev gezisi oldu. Ananem öldü.

O'nun öldüğünü öğrendiğimde yazlıktaydım. O öldü, ben balıklarla yüzdüm. Çok güzeldi. Sonra geldim O'na baktım, uyuduğunu gördüm, dua ettim, eve döndüm.

Kocaman bir aileyi birbirne yapıştıran kadın artık yok ve ben korkuyorum. Değişimden korkuyorum. Hiç bu kadar korkmamıştım. Hatta çok severdim kendisini. Demek ki sevgi bazı koşullar altında değişebiliyormuş, ne acı. Özür dilerim.

İnsan hayatı belirsiz ve ölüm her yeni olayın başlangıcı.

22 Ağustos 2010 Pazar

Mutlu olcaksan Çükünü Takip Et Bari

cinsiyetlerin kişilklere ne çok şey kattığını yeni farkediyorum. insanlar çükleri uğruna inanılmaz hatalar yapabiliyor. belki de doğru olan çükünü takip etmektir, ondan da pek emin değilim. herkese biraz mesafeli mi durmalı yoksa sana yanaşınca mı tepki vermeli ya da her şart altında içinden geldiği gibi davranıp kendini kasmamak mı gerek?
bi arkadaşım seks yüzünden sevgilisinden ayrılamadığını söyledi. ne büyük olay?! aşk falan bahane ya cidden.
küstürüyorum kendimi ve buna engel olmak için hiç bişi yapmıyorum. adam sandların son filminde bekar bi eleman var ben onun dişi versiyonu olcam. evet büyüyünce bekar olcam haha... bunu okuyan varsa sözüm onadır; devamını okuma arkadaşım hiç bi konu yok kafamda içimi döküyorum, kafamı toparlayamıyorum zaten. en iyisi okuma sen bunu... ömrünün bilmem kaç dakikasını ziyan etmiyim.

gelelim asıl konuya; BİTMEYEN HÜZÜN!
gelelim asıl olaya; AĞLAYAMAM!


bu yazı burda biter.

10 Temmuz 2010 Cumartesi

Küfreden Kız; Hiç Bi Bok Yaptığın Yok

bilemiyomuşsun!!! salak neyi biliyorum dedin ki bu zamana kadar? birbiriyle çelişen bi dolu laf etmekten başka ne yaptın acaba? kur bile yapamıyosun, ne istediğini bilmiyosun. şu anda istemediğin şeyi 15 sene sonra isticeksin o zamanda elinde hiç bişi olmıcak bunu göremiyosun. insanları uzaklaştırıyosun, egonu böyle mi tatmin ediyosun? gerizekalı, hatta beynini kullanmaktan aciz küçücük bi yaratıksın. ölsen ,yaşasan kimin umrunda olur? bi ailen üzülür, onlarda mecburiyetten. sarhoşsun. ellerin hafif, başın normalden 5 kilo daha ağır. ha bi de sinirlisin. ne için olduğunu biliyo musun bari? ne için sinirlisin, ne için üzgünsün, ne için kızgınsın yaa, ne için?! cevap verebiliyo musun lanet olası. o kadar basitsin ki bunu bildiğin halde gözünün önünde durmaması için sürekli üstünü bişilerle örtüyosun. her sıkılışında örtecek yeni bişi buluyosun. bulamadığın zaman nolcak? intihar mı etceksin? yok onu yapamazsın, çok günah dimi? cehennemden mi korkuyosun, zaten kendini oraya hapsetmedin mi? sana dair o kadar çok küfrüm var ki hepsini bağıra bağıra söylesem yine de rahatlamam!!!kendine neden yapıyosun bunu...

ne olucak sonun hiç blmiyorum. sürükleniyosun ve bunun farkında olduğun halde bişi yapmıyosun. bu mu senin hayata bakışın? basitsin ama bu kadar çok mu? ne istiyosun evlenip birinin seni becermesini ve çocuğunun olmasını mı? sen onu da beceremezsin ya neyse. şu camdan duvarlarının içine ediyim! gerizekalı.

sarhoşsun, mükemmel.yarın nolcak? babanın parasını harcamaya devam etceksin. hatta bu sarhoşluğunu da ona borçlusun telefon edip teşekkür etmelisin. sana sarhoş olma imkanı tanıdığı için babanı öpmelisin , onu sevdiğini söylemelisin, evet bunu yapmalısın.

ne yapıyosun? çok ruhsuzsun, ölmelisin.yalnız ölceğini nasılsa kabullendin. kabullendin dimi? hayır hala kabullenmediysen durumun çok kötü. içinde hala mutlu olcağına dair umutların var dimi? haha acıncak durumdasın. sen sevmeyi biliyo musun ki? sevilmekten başka ne yaptın. sevmeyi öğrenmek için bile uğraşmadın.senden bi bok olmaz içinde yaşatttığın umutları da bi an önce yok et. yavaş olcak olan ölümün en azından acısız olsun. hiç bişi beklemeden yavaş yavaş öl. ve sarhoşluğun hep devam etsin.

ne yapıyosun? insanlar sana yazdıklarımı okur die mi düşünüyosun? merak etme kimse okumaz. sen önemsizsin bunu sakın unutma. önemsiz olmanı önemseyenler olur belki, onlara aldanma sakın!

ne yapıyosun? hiç bi bok yaptığın yok, git yat.


bunların hepsini kendime yazdım
sevgilerle

6 Temmuz 2010 Salı

Uykudan Önce Öp Beni Ballı Süt

Uyumalıyım! cidden. böyle olduğunda yaşadığım anlardan nefret ediyorum. uyumalıyım ya var mı ötesi? sabah 07.30'da cin gibi uyanıp duşa girip üstümü giyip 08.20'de ki servisime yetişmem gerekiyor. uyku denen o güzellik neden hep olmadık zamanlarda hayatıma teşrif ediyor acaba? kendisi uzak durmam gereken sevgilim gibi. daha doğrusu benim isteklerimi karşılamayan sadece kendi ihtiyaçları gideren beni kullanan bi sevgili gibi. evet bu açıklamayı yaptığım iyi oldu, daha çok içime sindi.
Fazla düşünüyorum sanırım. didikliyorum, içimi deşiyorum ama cahillikten başka bişey yok elimde. kendimi geliştirmem gerekiyor. okuduğum kitaplar bana bişey kazandırmıyo sanki. sanırım büyüyorum ve varolan ufkum üstümda küçük kalmaya başladı. 90 derecede yıkanmış yün kazak gibi. artık başkasına devretmeliyim ve yenisi için çalışmalara başlamalıyım.
aşk hayatımdan aşk hayatı olanlardan nefret ediyorum. gerçi bu kıskançlık temelli bi nefret ama kıskançlığım geçse bile nefretim sürcek gibi. ne yorucu! acıyorum kendime.bugün arkadaşlıklarda yaşanan acıların aşkta yaşananlardan daha çok can acıtıcı olabileceğini düşündüm. hayatıma o kadar çok insan girip çıkmış hiçbirinin anlamı yok şuanda. aynı şekilde bende birilerinin çöpüyüm. hiçbirimiz değer bilmiyoruz. değer bilmeye kalksak acıdan ölürüz heralde. bu zamana kadar üzdüğümüz insanları düşünmeye, vicdanımızı dürtüklemeye başlasak gerçekten ölürüz. sanırım bu yüzden herşey karşılıklı. yani üzdüğün kadar üzülüyosun da... bunun farkında değiliz.
arkadaşlıklar fazla kan emici.birbirimiz tüketiyoruz ya da tükettiğimiz kadar varetmiyoruz, acı çekiyoruz.
çok ruhsuzum. aynı anda ölü gibi solgun aynı anda kurtlanmış bi konserve gibi hareketli olmak. evet tam bu durumdayım. bi an çok şeffaf, sis gibi hissediyorum bi anda da işkencede bağıran bi esir gibi çaresiz. çırpınıyorum sanki ama ne için bilmiyorum. bunları nası söyleyebiliyorum? hayatımda şükretmem gereken o kadar çok şey var ki. şükretmem gereken herşey için şükrediyorum ve üzücü olan herşey için üzülüyorum.nasıl olucam? renklerim solmasın die uğraşıyorum. gülüyorum, geziyorum, yemek yiyorum, sohbet ediyorum...tamamen normal bi insanım. yine de yolunda gitmeyen bişey var içimde. onu bulmaya çalışıyorum. ayrılık acısı olamaz! olmamalı! benimle uzaktan yakından alakası olmayan bi adamın hala canımı sıkmaması gerekiyor. hala aklıma geliyo.midem buruluyo.bu acıyı başkası için çekmeliyim, onun için değil! beynimi cebime koyabilsem keşke.
Evet, arkadaşlıklar fazla kan emici ve aşk hayatı olan herkes üzülmeye devam edicek.hiç birinin çözümü yok, tüm insanların ölmesi dışında...

3 Temmuz 2010 Cumartesi

Kadın Güzel!

Zooey Deschanel! herşey, güne 500 days of summer'ı izlememle başladı.film aşka inananın aşka küsmesiyle, aşka inanmayanın ona rastlamasıyla ilgili...herneyse kadın çok güzel. Yesman'i izlerkende aynı şeyi düşünmüştüm; kadın güzel! film bitti arkadaşımın sevgilisiyle 1. yılları dolmuş bugün, onlara güzel şeyler yazdım fotoğrafını çekip yolladım ve o güzel kadının fotoğraflarını aramaya başladım. derken bi blogda kullanılan bi fotoğrafına denk geldim daha doğrusu ben fotoğrafa tıklamıştım, direk blog açıldı veee karşımdaydı! Feridun Ç. yazdıklarına şöle bi göz attım. çok kızgındı, blog yazmayı bıraktığını bağıra bağıra yazmış, küfretmiş, arkadaşına aşıkmış... ne tanıdık bi durum dedim okuyunca. yazmayı bıraktığını öğrenince geçmiş yazılarını okumaya başladım. gerçi hepsini okumadım henüz ama bi kaç şey etkiledi beni ve yazmayı bıraktığı için üzüldüm. onu tanımıyorum. aşık olmasına, artık yazmıyo oluşuna, sevgisinin karşılık görmiceğine inanmasına üzüldüm. benim sevgim bile yok. karşılık bekleyebilceğim bi durumum bile yok. saçma sapan şeyler yapıyorum ve kendimi hep sınırlıyorum. feridun o kadar güzel küfretmiş ki; kafamda, gözlerinin içine baka baka küfretmem gereken kişinin hayalini canlandırdı. keşke küfrümü edip gitseydim yanından.

20 Haziran 2010 Pazar

cam duvarım var pek güzel

benim kafam engelli! bunu bugün daha iyi anladım. televizyonda benden bi yaş büyük bi herif gördüm; 'Cam adam'. fiziksel olarak baya farklı. dinledim biraz. bağladı beni kendine, dolu dolu, ağır ağır komik. bi süre sonra esas konuya girdi. gazetede editörlük yapmış geride kalan 3 sene boyunca. şimdi kapanmış gazete. Cam Adam da boşluğa düşmüş 'ne yapsam ne yapsam' bunalmış, bugüne kadar ki yazılarını karikatürlerle besleyerek kitap haline getirmiş. anladığım kadarıyla bascak birini bulamamış, olay o. herneyse konu basım, matbaa, kalem, kağıt, mürekkep diil benim için. herifte kendimden bi parça buldum 2 dakka içinde. yazıyomuş! aklına gelenleri not alıyomuş! defteri varmış! bende karalıyorum... tabii sadece buraya diil. zaten burayı pek sevmiyorum. defterim var! içinde patatesle ilgili bişiler bile var. o derece aklıma geleni yazıyorum, o derece şuursuz, o derece topal. kafamın engeline gelince; o herifte gördüm kafamın engelini! saolsun. ne kadar bozuk, hatalı, kirli, kurtlu vs... olduğumu anladım. çok güzel bi duyguymuş. paha biçilemez. hepimiz aynıyız, beyin varsa hepimiz aynıyız. en azından hepimiz aynı DOĞRU şeyi yapma potansiyeline sahibiz. yapıyoruz yapmıyoruz o ayrı. neyse benim beynim engelli işte. kendimden bahsetmekten utanıyorum yazıcaktım ki içimden 'ne utanıcam ya. konuşmazsam kim ne bilcek beni? anlat kızım. konuşcan tabi, söylicek çok şeyin yok muydu senin, kimin başını şişirmekten korkuyosun? konuş!' dedim. cam adamı sevdim. bu onun için bişey ifade etmeyebilir. benim sevgime hiç ama hiç ihtiyacı yok. benim sevgime kimin ihtiyacı var acaba? defterimi özledim ona yazcağım daha özel şeyler var. daha kısa, daha net, daha saçma, daha topal şeyler.

17 Haziran 2010 Perşembe

insan kendinden nasıl nefret eder?

yeni bir soru. enteresan. bugün bir yerde birisi söyledi kimdi hatırlamıyorum...'Kendimden nefret ediyorum!'. şaırdım, biraz sonra da şaşırmama şaşırdım; bende kendimden pek hoşlanmam ve bunu içten içe hep söylerim ki aklım başıma gelsin. evet insan kendinden nefret eder. çünkü zaman öyle birşey ki onun içinde kaldıkça sürekli değişiyoruz. bir doğrumuz 5 sene öncenin ya da 10 sene sonranın yanlışı oluyor. gerçi bu kadar zaman aralığında bu değişimin olması normal. tehlike zaman aralığının daraldığı anlarda ki değişimler. onlar ne fenadır. insanı tutarsız, sorumsuz, güvenilmez yapar da ruhun duymaz. ben de çok biliyorum ya konuşuyorum işte. aslında çok farklı bir konuda yazcaktım, nerelere geldim... sırf yazabilmek için klasik müzik dinlemeye başladım, o kadar sevdalıyım! istanbul'dayım buarada. bu şehre de sevdalıyım. nasıl güzel konuşuyor, nasıl güzel kokuyor... bazı yeri lolita, bazı yeri kadın, bazı yeri serseri ergen, bazı yeri esrarkeş, bazı yeri ıslak, bazı yeri de fazla yumuşak...
herneyse asıl yazmak istediğim şey çok farklı bunlardan. hatta o kadar farklı ki şuanda yazsam mı emin olamıyorum; şiirle alakalı.hadi giriyorum konuya, hazır olun! şiirle pek sevişmeyiz, aramız iyi değildir ama arada elime geçerse okurum. az önce de bir arkadaşım Nâzım Hikmet'in bir şiirini paylaşmış;
En güzel deniz
henüz gidilmemiş olandır.
En güzel çocuk
henüz büyümedi.
En güzel günlerimiz
henüz yaşamadıklarımız.
Ve sana söylemek istediğim en güzel söz
henüz söylememiş olduğum sözdür...

beni etkileyen ilk iki satırdı.sanırım aşka ilgisizim ya da taşlaşıyorum. konuyu saptırmayayım söleyeceğim şey bu değildi. şiir sizcede tek kişilik bir sanat değil mi? başkasının okumasını sevmem! ben okumalıyım onu. zaten kırk yılda bir ruhumu şiirle besliyorum bırakın onu da yalnız yapayım.Bir şiiri mahvetmenin yolu onu toplum içinde okumaktır. bırak, okuma. projektörle yansıt duvara herkes kendi okusun... çok ruhsuzum, ölmeliyim.

kusura bakmayın sanırım kafam fazla dağınık sadece aklıma geleni direk yazdım. konum belliydi ama anlık düşüncelerim girdap olup içine çekti beni. evet evet ruhsuzum ben. ayrıca daha da yazasım var sırf saçmalamamak için susuyorum ama ona da ihtiyacım var. son zamanlarda kimseyle saçmaladım, yalnızım. en güzeli. sadece çekinmeden saçmalamayı çok özledim!

18 Mayıs 2010 Salı

Ayıp olmaz mı?

Ateşler içindeyim.Kazağımı çıkarttım şimdi ama içimden gelen bu şey soğumuyo.başka dilde aşkı izledim az önce. enteresandı. bunun için mi ayrı kalıyosunuz dedim bi yerinde. küçümsedim yaşadıklarını bi an.sonra kendimi onların yerine koydum , güldüm. sen daha küçük şeyleri büyütüyosun onların yaşadıkları en azından gerçekçi ve önemli dedim.benim ne çok duvarım var.ne acı. kendimi kendim hapsediyorum. oysa dışardan ne kadar rahat görünüyorum. insanlarla ne kadar rahat iletişim kuruyorum ne kadar çok kendime güveniyorum nasıl da kendimden eminim! evet, bunlar böyle ama en önemlisi ve dışardan o kadar da net görünmeyeni kaçmaya çok meyilli olmam. zora gelememem. mücadele etmeyi semiyo muyum yoksa bilmiyo muyum emin diilim.bunları acaba kim okur? kimin umrunda olur? ne önemi var ki hepimiz saniyelerle yok oluyoruz. hayatımda ilk defa bi ilişki nasıl yaşanır nasıl bütün olunur nasıl gülünür nası şeffaf olunur bunu gördüm, uyguladım. ama sadece ben uyguladım. hayat o kadar zor mu? herşey karşılıklı mı olmalı? ilk defa karşılık beklemeden hareket ettim ama bu biyere kadar ilerleyebiliyomuş. ne istedim ne bekledim inan hiç bilmiyorum.bana bi sıcak öpüş yetiyodu zamanla o da kalmadı ve bende kalamadım. her şeyin rol olduğunu öğrenmek ne acıydı. büyümek hiç hoş diil. daha doğrusu nasır tutmak hiç hoş diil. ilk defa nasır tuttuğumu hissediyorum duygularım kalbim içim sertleşti oysa şeffaf olabilmiştim, birine kendimi hiç düşünmeden gösterebilmiştim. çok güzeldi, gerçekten! tadı damağımda kaldı. işin kötüsü birine tekrar böyle şeffaf olabilceğim başka bi zaman gelicek mi hiç bilmiyorum.ürktüm.üzüldüm.ağladım. bazısı 'bu zamana kadar yaptıklarına say' dio. evet onlara sayabilirim ama ne anlamı var? bu sadece aşağılık bi düşünce olur. herkesi nasırlaştıran birileri var. inat ettim sertleşmemeye ama bi daha bu kötü duyguları yaşamak istemiyorum. birisine kendimi emanet edebilmek için ona türlü oyunlar taktikler hinlikler yapmak istemiyorum, bu çok yorucu. zamanında çok yaptım. sonunda nolduğunu da söyliim; senin kölen olabilcek biri oluyo karşında, aciz, senin bi güzel sözün için canını verebilcek, hayatının merkezini sen yapmaya hazır biri oluyo karşında ve sen ona acıyosun. sana o anda en çok değer veren kişiyi sevemiyosun, ona acıyosun! iğrenç bi duygu.büyük laflar etmek istemiyorum ama galiba yalnız ölücem.anlayamıyorum; evlenince birini dize mi getirmiş oluyosun?onu kazanmış mı oluyosun? ya da o mu seni kazanmış oluyo? neden bunca oyun? birisiyle berabersen ona eziyet etmek için mi beraber oluyosun? bu çok acımaızca diil mi? diğer yandan ne kadar kendin gibi davranırsan o kadar değersiz oluyosun. peki değerli mi olmak istiyorum yoksa biriyle mutlu mu olmak istiyorum? değerli olmak için süründürmem mi gerekiyo? yine bi dolu soru var. zaten hep böyleyim hiç bi zaman cevabım yok sadece sorularım var, onlarıda cevaplayan yok.offf kendimin kölesi olmuşum, kutumdan çıkamıyorum.gözlerim doluyo ağlayamıyorum bile.neden bu kadar kontrollüyüm? neden sokağa çıkıp bağıra bağıra koşamıyorum?gün ağrıyo saat 5 oldu.acaba benden ne olur. ev hanımı olmıcağı kesin ya da evine bağlı bi anne, eş...ben bu kadar zor bi insan diilim. istediğim, bana yeticek tek şey sıcak,samimi bi öpücüktü.birinin en değerlisi, diğerinin çöpü olabiliyo.birinin tapındığı diğerinin dönüp bakmadığı.acaba tapınana tapan kişi, dönüp bakmayanın gözünde nasıl duruyo?çok cevap arıyorum, hatta belki cevap bile aramıyorum sadece soruyorum. okuyan olursa o da sorsun bunları kendine.belki cevabı vardır bana da söyler.belki birisinin kafasında benm kafamda yanmayan ışıklar yanar.ne güzel olur.acaba ne zaman ölücem.hayatımda aşkı tatmadan dünyayı dolaşmadan ölürsem çok üzülürüm. gerçi üzülemem. ölüler üzülemez heralde. yazdıkça içimdeki ateş biraz soğudu sanırım.ağlamak istiyorum gözlerim doluyo bırakamıyorum.bi filmde duymuştum; insanlar ölümlü hayatlarına tanıklık edicek birileri olsun diye evlenirlermiş. bu kadar benciliz.