27 Şubat 2011 Pazar

Siste Yürüyordum Duvara Çarptım

Ben yine birşeyler içtim dün gece. Yanımda sevdiğim insanlar vardı. Fazla dişinin bulunduğu ortamları pek sevmezdim ama son 1 senedir falan kız arkadaş sayımda fazlasıyla bir artış oldu.

Herneyse dün gece gittiğimiz mekanda dertlendikçe içelim diye hüzünlü şeyler çaldılar. Hepimiz ağlamaklı olduk. Klasik triplere girdik birer birer ve birer birer birbirimize çıkışmaya başladık. Herkes kimin ne derdi varsa ondan konuştu herkes içini döktü herkes ‘Sen doğrusun, sen yanlışsın’ dedi. İçlerinden bir tanesi -aynı zamanda çocukluk arkadaşım olur- bana döndü ve ‘Gerçekten ağlayamıyor musun? Duygularını çok mu iyi saklıyorsun yoksa gerçekte yoklar mı?!’ dedi. O an kafamı gözümü bir yerlere çarptım ya da galiba birisi kafama birşey fırlatıverdi.

Yanımda birileri varken ağlayamıyorum. Artık öyle bir hal aldı ki bu duygularımı görmezden gelme hali, yanımda kimse yokkende ağlayamıyorum. Çünkü kendi yanımda ben oluyorum. Hayır, ağlamak güçsüzlük göstergesi olduğundan değil. Ağladığımı gören insanları üzmek istemiyorum. Ne salakça bir düşünce. Kaldı ki ben benim tanıdığım en bencil insanlardan biriyim -en azından öyle sanıyordum-. Ama baksana başkalarını düşündüğümden ağlayamıyorum. Lanet olsun bencilim diyerek kendimi kandırdığım hergüne! Bana; ‘Duygusuz olmadığını biliyorum ama bazen bundan şüphe etmeme neden oluyorsun. Sanki biraz eşelesem hemen dökülüvercekmişsin gibi ama öyle anlar oluyor ki eşelediğimde birşeyler çıkmayacağından korkuyorum.’ dedi. Çok korktum. Çok.

24 Şubat 2011 Perşembe

Komikli yazdım aslında - Öyle boş boş konuşurum ben onlar anlamaz genelde

sıkıldım ki çok
sıkıldım
sıkıldım
uykum geldi
sıkıldım
uyuz olmak istiyorum
ya da
kudurmak
böyle ağzımdan köpükler falan çıksın

insanlar kaçsın benden
bende eğleniyim o zaman

sıkıntım uçsun geçsin
manyak olayım
depresif olmaktansa
içiyim sıçmıyım
yemeden sıçıyım
milletin kafasını patlatıyım

böyle oturduğum yerden atış talimi yapıp istediğimi vurayım
sonraaa
birileri gelsin
neden öldürdün desin
canım istedi hocam diyebiliyim
sonra beni götürsünler
hücremde tek kalıyım yine sıkılıyım
aaa ama dur
hücreye sokamazlar ki
kuduzum ya
hastaneye yatırırlar

hem daha iyi hemşirelere salça olurum
pardon köpük
sonra ağzımı yüzümü siler temizlerler
sevdiğim birileri ziyaretime gelir
annem üzülür ağlar falan

sonra karnımdan kuduz iğnesi yaparlar

sonra ben iyileşince de bu adamları hastayken öldürdü bilinci yerinde değildi suçsuzdur bu kız hakim bey derler
bende kurtulurum
cesetlerim yanıma kalır
sonra giderim bir markete
marketçi amca marketçi amca versene bana bir posta derim
hatta gaza gelir sabah akşam bir posta derim
sapık damgası yerim

sonra marketçi amca beni kovalar
ar namus kalmamış ağalar der kahvede oturan amcalara

sonra beni kötü gözlerle izlerler
sonra annem sizin kız sapıtmış
orda burda ayıplı ayıplı konuşuyormuş laflarına dayanamaz
mahalleden taşınırız
sonra ben evden kaçarım
ama kötü yola düşmem
zekiyim ya hani
kafamı kullanır bir tükkan açarım
marketçi amcanın karşısına
hergün ondan önce açıp ondan sonra kapattığım tükkanımla servete erer huzura ulaşırım.
sonra annemi avrupaya yollar
bende singapura giderim
orda kuduz olduğum günleri özler özler anarım
ama kuduz olmam tekrar
bu sefer tetanozu denerim
kafası iyi oluyomuş
herneyse singapurda paslı demiri bırak adam gibi demir bulamadığımdan tetanoz da olamam
bu yoldan vazgeçerim
annemin de avrupa seyahati bittiğinden ülkemize döneriz
abimde askerden döner benim başımı bağlarlar
tülbentle
yoksa evlenmek için gencim yani
başımı bağlarlar çünkü kuduzdan kelleşmişimdir zamanında
insanlar bana bakmasın öyle tuhaf tuhaf diye
hep benim iyiliğim için bağlarlar başımı.
sonra arkadaşlarımın artık beni umursamadığını yazdıklarımı bile okumadıklarını hayatta herkesin yalnız oduğunu anlarım

iki çift anlamsız söze bile tahammül edemeyen ama benim sevmekte ısrarcı olduğum bir sürü insanı görürüm
severim yine onları
öyle boş boş konuşurum ben
onlar anlamaz genelde.

13 Şubat 2011 Pazar

Son 24 saat içinde 2 tane evlilik teklifi aldım. Tabii ikiside şakaydı ama aldım mı aldım sefam olsun. Bu sevgililer günü arifesinde neşem yerine geldi egom tavan yaptı vs... dememi beklemiyorsunuz heralde değil mi?! İnsanın ilişki içinde bulunmadığı insanlardan evlilik gibi ciddi bir konu hakkında yılışık bir şekilde ve gülerek teklif alması hoş değil. Kaldı ki ben evliliğe ne derece önem verdiğimi bilmeyen bir insanım. Buna rağmen rahatsız oluyorum böyle muhabbetlerden. Gülüp geçiyorsun tamam da nereye kadar?

Parmağında dans ettiğim çok başka bir adam varken, onun için beynimi bulandırırken başkaları da benim için beynini bulandırıp zaman kaybediyor. Boşuna dememişler seveni s.kerler s.keni severler diye.

Hiç deliler gibi o da olmuyor, bu da şöyle kötü oldu, bak sonra o da kötü olacak diye ağlayıp zırlayan insan tanımadım. Vardır elbet ama az. Yani hepimiz yaşadığımız tüm o OLMAYAN şeylerin ardından gülüp geçmeyi bir şekilde beceriyoruz. Benimse gerçekten ama gerçekten en kısa zamanda s.ktir etmem gereken insanlar var hayatımda. Komik olan bu sefer öncekilere yaptığım gibi aynı kararlılıkla hareket edememem! Nedir yani?! B.k mu var yolu gösteremiyorsun?!

Bazı insana güvenmek istersin güvenemezsin bazısına da güvenmek istemezsin yinede güvenmeden edemezsin. Öyle klişe işlerdeyim.

Bugün sevgililer günü ve tanıdığım herkes (annem babam dahil) yalnız. Annemin sevgilisi yok, babamın yok, teyzemin yok, abimin yok, benim yok, kuzenlerimin yok, yakın arkadaşlarımın yok ve bu kadar yokluğun içinde denklemi değiştirme cesaretini gösterip çift olabilen de yok. Ööööyle koyun gibi anca gün geçiriyoruz. Bende hep hayatıma soktuğum o mal yüzünden çektiğim acıyla yazıyorum. Hep aynı şeyler. Kendimden sıkıldım da gitcek yerim yok.

8 Şubat 2011 Salı

Şu anda köpeğim ağzında topuyla bana doğru geliyor. Hayatta onun için mutlu olmak o kadar kolay ki. Birinin onunla oyun oynaması, çişe götürmesi, yemek vermesi yetiyor. Bir de bana bak! Mutlu değilim demiyorum ama genelde mutlu olabilmem için tüm bu küçük ilgilerden daha fazlası gerekiyor. Çok kötü.

Bugün uzun zamandır pişman olmadığımı iddia ettiğim bir konuda pişman olmam gerektiğini farkettiren birisiyle konuştum. Bu çok büyük bir haksızlık. Hala pişman değilim yaptığım şeyden; çünkü o hareketi yaparken aynen şu lafı ettim 'Bu senin hayatın. Diğer kararların gibi bu da önemsiz bir karar, içinden geleni yap pişman olabilceğin birşey değil bu'. Ve hala bu sözlerimin arkasındayım. Tuhaf olan bana bu kadar net görünen olay bir başkasına çok karışık görünüyor. Yani arkadaşım sen pişman olacağını düşündüğün birşeyi yapmıyorsan bende pişman olmayacağımı düşündüğüm şeyi yapıyorum. İnsan zaten -mantıklı olarak- pişman olacağım dediği birşeyi yapmaz. Sen gelmişsin bana hala 'Ben senin yerinde olsam pişman olurdum.' diyorsun. Eee değilsin benim yerimde işte. Sen bana bin kerede söylesen ben pişman olmayacağım. Bu net yani. Anlaştık mı?

Geriye bakıyorum da keşke yapmasaydım, keşke söylemeseydim, keşke gitmeseydim, keşke görmeseydim, keşke duymasaydım dediğim bir şey olmamış. Tabii ki kötü şeyler yaşıyorum kimsenin hayatı pamuk şekerlerinin olduğu kocaman bir tarla değil, kaldı ki o kadar pamuk şekerinin içinde olmak da bir süre sonra bayar. Ama yinede keşke demiyorum. 'Keşke şöyle yapsaydım da başka türlü olsaydı' demiyorum (gerçi zamanında keşke dememek için yemin ettiğim bir an olmuştu sanırım bunda onun etkisi var). Bu tamamen kötüye odaklanmakla alakalı. 'Ben istedim böyle oldu' yerine 'keşke böyle olmasaydı' demek çok büyük ikiyüzlülük. Yaptığın şey her ne ise onu SEN yaptın, kimse zorlamadı.

Herneyse hayatta pişman olmak kadar saçma birşey yok. Her insan yaptığı şeyin nasıl sonuçlanacağını bilir. Görür görmez o ayrı ama içten içe bilir. O yüzden pişman oldum allahım ne yapsam ne etsem kahroluyorum triplerine girmeyin hiç. Mutlu olduğun şeyi yapıyorsan pişman olmak kadar saçma bir şey yok.

22 Aralık 2010 Çarşamba

Uyuyorum. Orda mısın?!

Bu sefer gerçekten hayatıma soktuğum ve sokarken nasıl bir boka dönüşebileceğini kavrayamadığım tüm insanların üzerine sifonu çekmek istiyorum! Aklıma gelenler, yaptıklarım, davranış şeklim o kadar anlaşılmaz bir hal aldı ki... 21 senelik hayatımda Pırıl'ın en berbat versiyonunu izliyecilere sunuyorum. Tıpkı sevmediği bir oyunu sahnelemek zorunda olan bir oyuncu gibi. İşime aşığım ve o bana kazık atıyor.

Adam olmayan adamlardan değil de adam olamayan adamlardan nefret ediyorum. Bir de Pırıl'ı kaybeden Pırıl'dan! Yolumu kaybediyorum gibi hissediyorum ve bulacağım yeni yoldan ölesiye korkuyorum. Artık yağmurda yağmıyor!

Kan kokusuyla uyuyorum. Sanırım aşık oluyorum. Kendimi tanıyamıyorum...

21 Aralık 2010 Salı

2010, Şimdi S.ktir Git Burdan!

Sevgiliyle girdim yalnız çıkıyorum,

Derslerim vasattı,

Arkadaşlarım birbirleriyle kavga etti aralarında kaldım,

Yurtdışına çıkamadım,

Yazokuluna kaldım,

Bira göbeğim oldu,

Ananem öldü,

Tatil yapamadım,

Ailemi daha çok özler oldum,

Twitterı daha çok kullanmaya başladım,

Bana aşık olan bir adamı aşık olmaması için ikna etmeye uğraştım -3 ayımı aldı-,

Sık sık İstanbul'a gittim,

Tek başıma gezmekten keyif aldığımı gördüm,

Daha çok küfrettim,

Çavdar Tarlasında Çocuklar'ı okudum,

Günlük tutmayı bıraktım,

Ölü bir adama aşık oldum,

Üniversiteden mezun olmak istemediğimi farkettim,

Dostlarımla aynı şehirde nefes alamamanın bana acı verdiğini anladım,

Doğum günümde deli gibi ağladım bir daha da ağlayamadım,

Köpeğimi çok özledim,

Babam ölecek diye çok korktum,

Bencilliğimi en üst seviyeye çıkarttım,

Elimde bardak patladı artık ömür boyu taşımam gereken lanet bir yara izim var,

Radyo programına başladım,

Leons'a girdim,

Dirty dance yaptım,

Antalya'ya gittim; falezlerde oturup denize giren turistlere küfrettim,

En yakın arkadaşımla evlensem nasıl olur diye düşündüm,

Çocukluk arkadaşımla yıllar sonra samimi oldum,

Plates yaptım,

Takı yapıp sattım -iyi para kazandım-

Dexter izledim; Rita öldüğünde ve Dexter'la Lumen birlikte olduğunda gözlerimin dolmasına engel olamadım,

Turist bir kızın tacizine uğradım,

Sigara içmemek için kendime engel oldum - hala içmiyorum-

Saçlarımı önce boyattım sonra uzattım,

Bol bol fotoğraf çektim,

Sevemediğim insanları hayatımdan çıkmaları için ikna ettim,

Blog yazdım,

Hayatıma tekrar karışık arkadaşlıklar soktum,

Kafam hiç netleşmedi,

Topuklu ayakkabılarla gezdim,

Kandırıldım,

Halamı çok özledim,

Birkaç insan kırım -kırdığımı bilmediğim insanlarda var sanırım-

Ağlayamadığım için ağlamak istediğim zamanlar oldu,

Sevdim sandım,

Takıntı yaptığım şeyler oldu,

Bile bile hatalar yaptım; 'Yine olsa yine yaparım!' dedim,

Gazete okumadım,

Wikileaks'e hiç bulaşmadım,

Her sabah uyanır uyanmaz müzik dinledim,

Bilgisayarımı bozdum,

Hala insanlara salakça güvendiğimi gördüm,

Duşun giderini tıkadım,

Hep tavuk ve köfte yedim,

Babamın parasını harcadım.

10 Aralık 2010 Cuma

Bir yazı yazarak iki insanın hayatını değiştirebilirim. Öyle birşey ki birisi sevdiğini kaybeder diğeri ikiyüzlülüğü görür, incinir, güven sorunu yaşar ama yoluna devam eder. İlki sevdiğini zaten sevdiği yerine koymadığı için sadece hırs yapar, ikincisi nedenleri düşüne düşüne kendini yorar ve sonunda vazgeçer.

İki insanın arasındaki pürüzleri dışardan görmek çok tuhaf. Yaşarken öyle bi sıvıyla dolduruyosun ki arayı, öyle bir basınçlı alan yaratıyorsun ki o pürüzler hissedilmiyor. Ama o basıncı dışardan hissedemediğin için anlamsızca seyrediyorsun yalnızca.

İçerde farklı dışarda farklı olmak, bakınca görmek görünce tekrar bakmaya gerek duymamak... Artık hayatımda birilerinin olmasını istediğimden pek emin değilim. İyiyim ve yalnızım. Eşinden ayrılmış takıntılı menopozlu hatunlar gibi konuştuğumun farkındayım -en azından ben öyle hissediyorum- ama yapcak birşey yok bunlar anlatmam gereken şeyler.

Üzerimde var olan ilginin kaybolması beni çok ürkütüyormuş. Bunu geçen gün o kadar net gördüm ki kendimden utandım. Hayatımda ilk defa bir insanın benimle ilgilenmekten vazgeçmemesini istiyorum. Bunu o kadar çok umursuyorum ki; en ufak bir eksiklikte, yoklukta suratım asılıyor. Hiç bu kadar muhtaç hissetmemiştim ve bunu hissettirdiği için o insandan nefret ediyorum. Bir an önce arazi olmalıyım. Cidden uzaklaşmalıyım yoksa çok canım sıkılcak. Kendimi kendi başıma tedavi etme konusunda o kadar ustalaştım ki artık el kitabına ihtiyaç duymuyorum. Sadece yorucu.